21 Temmuz 2013 Pazar

BENİM HİKAYEM



Göçebelik genlerle geçer mi bilemiyorum:) Ama varsa böyle bir şey, Balkan'lardan göçen bir ailenin 5. kuşak ferdi olarak iyi bir örnek sayılabileceğimi düşünüyorum:)
Varsayalım ki geçer ve şöyle diyelim; Göçebe genler, görmek, sormak, öğrenmek için çıldıran özgür bir ruh, yerinde durdurulamayan hareketli bir yapı :)
Yollar çağırdı beni, uzaklar, başka diyarlar, farklı renkler, diller, yaşamlar çağırdı. Davet çok heyecan ve mutluluk verici görünüyordu, icabet etmemek imkansızdı.




İlkokuldan sonra öğrenimime devam etmek üzere İstanbul'a yerleşmiştim ve üniversitede okurken kabin memurluğunu meslek olarak seçip dünya üzerinde dolaşmaya başladım. ( bu konu ile ilgili detayları zaman zaman bernatanyolac.blogspot.com'da yazıyorum, daha fazlasını isterseniz oraya göz atabilirsiniz:))

















Uçtuğum on dokuz yıla, beş yıl TASSA ( Kabin Memurları Derneği) başkanlığı, son beş yıla da yöneticilik sıkıştırdığım hayat koştur koştur akıp giderken, bir gün, '' dur '' dedi ne zamandır kulak vermediğim iç sesim.

Zaman içinde herşey deli bir koşturmacaya dönüşmüştü, yapılması gereken işler, sonu gelmeyen toplantılar, söylenenler, söylenmeyenler, korunması gereken pozisyonlar, mali ya da manevi dengeler, o tuhaf adamlar, bu hırslı kadınlar toplanıp, öyle bir gürültü oluşturmuştu ki, esas yapmam gereken bu karmaşada kaybolmuş, iç sesim bu kakofonide duyulmaz olmuştu. Aslında en başından beri yabancı olduğum bu gürültülü oyundan sıkılmıştım, yorulmuştum.

Durdum :)

Bir haziran günü emeklilik dilekçemi yazdım.




Bir temmuz günü, son uçuşum Chicago'dan indim. Eve döndüm:)

























8 Temmuz 2013 Pazartesi

BİR AİLE GELENEĞİ; GIDA ÜRETİMİ



Ali Yaraman benim büyük dedem. Anneannemin babası.

Ailenin, çok uzun yıllar sürecek gıda üretimi hikayesinin baş kahramanı. Çok zeki, girişimci, cesur, adaletli, güvenilir, yardımsever, yakışıklı:)

Hikayenin toprak kısmı ilk önce çeltik ve buğday ekimi ile başlıyor.
Çok soran olduğu için yazmak istedim, '' çeltik '' pirinç demek, bildiğimiz pirinç tarlalarına burada çeltik tarlası  denir.



( Dedemin Almanya'dan getirttiği, Keşan'ın ilk biçerdöveri - Aynı fotoğrafı Keşan Ticaret Odası girişinde görebilirsiniz)


Aynı zamanda süt ve süt ürünleri imal ettikleri bir mandıraya sahipler ve onun arazisinin bir köşesinde değirmen taşları ile, yani en doğal hali ile tahin üretimi de yapıyorlar.
Toprak ekim dikimi, süt, süt ürünleri ve tahin imalatı eş zamanlı olarak devam ediyor.


Tahin çekilen en eski değirmen taşlarımız büyüklerimizin emeklerini, eski günlerin anısını yaşatmak üzere şu an bahçemizde bulunmakta.




Meraklı, araştırmacı ve girişimci dedem daha sonra ayçiçek tohumu getirtiyor yurtdışından, köylülere dağıtıp ekmelerini sağlıyor. Bereketli topraklar bereketli mahsullerle donanıyor. '' Ne yapacağız ? '' diye geliyor köylüler Ali Yaraman'a. Bu kadar ayçiçeğini ne yapacağız?
Ali dedem, bu kez de Keşan'ın ilk  yağ üretim tesisini kuruyor, sırf köylülerin ektiği ayçiçekleri değerlensin, ziyan olmasın diye...Zamanla tahin imalatını da aynı mekana taşıyorlar. İmalathanenin bir bölümünde yağ, diğer bölümünde tahin üretimine devam ediliyor.




Balkan Harbi yıllarında başlayan göçün ardından yeni topraklara yerleşme ile girişilen mücadele bugüne dek sürüyor.
Toprak özen istiyor çünkü, korunmak, bakılmak, sevilmek.
Özen gösterdiğinizde de özen gösteriyor, koruyor, bakıyor, besliyor sizi.
Siz onu temiz, sağlıklı muhafaza ederseniz, o da sizi aynı şekilde sağlıklı tutuyor.

Gıda üretimi ise başlı başına bir keyif, hele ki doğal, tertemiz, besleyici ürünler üretiyorsanız,
Bu ürünlerle insanlara, çocuklara, hastalara, yaşlılara bir faydanız dokunuyorsa,
Bir tahin, bir erişte, bir reçeliniz üzerine yüzlerce tebrik, teşekkür sözcükleri duyuyor, okuyorsanız,
Geceleri yastığa başınızı huzurla koymak, rahat vicdanınızın verdiği hafiflik de sizin hediyeniz oluyor.

Bugün yaptığımız tüm güzel şeylerin temelini attığı için, hala Keşan'da, Trakya'da konuşulan iyiliği, yardımseverliği, güvenilirliği, eli açıklığı bir aile terbiyesi olarak bizlere aktardığı için Ali Yaraman'ı rahmet,sevgi ve saygı ile anıyorum.














MERCİMEK HASADIMIZ






                                    ( Kurumuş ancak henüz hasat edilmemiş mercimek tarlası)


Mart ayında ekilen mercimeklerin hasadı başladı. Pazar günü biz de tarladaydık. Hasada katıldık, sonra oturduk uzun uzun sohbet ettik.







Size mercimek hasadını ve sonrasını anlatmak istiyorum. Öncelikle kurumuş mercimekler demetler halinde saplarıyla beraber toplanıyor. Aşağıdaki fotoğrafın sağında henüz tam kurumamış yeşil kısmı görebilirsiniz.








Daha sonra bu demetlerden içinde mercimek olan hazneler ayrılıyor. Dövülerek, savrularak çöplerinden ayrıştırılıyor.



Bu işlemden sonra bir kez daha eleklerden geçirilen, iyice ayıklanmış olan mercimekler yıkanıyor ve bu sırada tuzlanıyor (aksi halde böceklenir) Tuzlanan mercimekler kurumak üzere seriliyor.

Başka hiçbir işlemden geçmeyen, gerek yetiştirilirken gerek hasat sonrası hiçbir kimyasala maruz kalmayan mercimeklerimiz tamamen doğal.







Marketlerde satılanlardan daha küçük ve yuvarlak olan mercimeklerimiz çok çabuk pişiyor. Lütfen diğer mercimekler gibi düşünüp uzun süre pişmeye bırakmayın:)

Müsadenizle, geçen hafta sevgili Aslı Hanım'dan gelen mailin mercimek kısmını paylaşmak istiyorum:)

'' ...Kışın gelen havuçlar gibi dış görüşüne alışık olmadığımız mercimek beni çok şaşırttı, uyarınız için de çok teşekkürler, pişmesi sadece 15 dakika sürdü. Kızlarım yemeye doyamadılar...'' 

Böyle mailler, yorumlar geldikçe biz tüm yorgunluklarımızı unutuyor, çok ama çok mutlu oluyoruz. Afiyet olsun:)







5 Temmuz 2013 Cuma

TAZE FASULYE MUTLULUĞU:)







Kendi bahçemizin fasulyeleri yetişti nihayet:) Körpe körpe, dokunmaya kıyamadan topladık. Doğramaya giriştik.



İçimize sinmeyen kısımları itina ile ayırdık.





Mis gibi, tertemiz, sağlıklı fasulyelerimizden kışlık konserve hazırlıklarımız başlamış bulunmakta.)